Yapay et mi ? O da ne ? Bu konuyu bi inceleyelim bakalım…
Düşünsenize… Tabağınızdaki tek bir köfte, sadece kolesterolünüzü değil, gelecek nesillerin suya erişimini de etkiliyor.
Evet, kulağa biraz abartı gibi geliyor ama bu bir gerçek.
Artık hepimiz haftada üç kereden fazla kırmızı et tüketmenin kalp ve damar sağlığı, kolesterol ve bağırsak florası üzerindeki olumsuz etkilerini biliyoruz, değil mi?
Ama burada bir karışıklık var:
“Haftada üç kez et yiyorum.” diyen biri, genelde farkında olmadan 3 porsiyondan çok daha fazlasını tüketmiş oluyor.
Neden mi? Çünkü ülkemizde 1 porsiyon = 100-120 gram olarak düşünülüyor ama çoğu zaman bir kişi bir öğünde 200-300 gram kırmızı et tüketiyor.
Izgara köfte tabaklarını düşünün; 5-6 köfte var içinde. Oysa 100 gram = sadece 2-3 köfte ediyor.
Yani haftada üç kez et yiyen biri aslında toplamda 600 ila 900 gram arası kırmızı et tüketiyor olabilir.
Bu miktar ise önerilenin çok üstünde!
Neden önemli?
2020’de British Medical Journal da yayımlanan 30 yıl süreli geniş bir kohort çalışma gösterdi ki;
kırmızı et tüketimi her 100 gram arttığında kalp-damar hastalıklarına yakalanma riski %12 artıyor.
Yani her fazladan yediğiniz bir köfte, kalbinize bir yük daha demek. Ama kırmızı et sadece bir damak alışkanlığı değil.
Demir, çinko, B vitaminleri, kreatin, yüksek biyoyararlanımlı protein kaynağımız…
Bunlar evrimsel geçmişimizde, hayatta kalmanın temel taşlarıydı.
Biz avcı-toplayıcılardan geliyoruz, et yemek hem kültürel hem biyolojik bir alışkanlık.
Tam da bu yüzden “eti tamamen bırakmak” sadece bir beslenme kararı değil, aynı zamanda psikolojik ve metabolik bir düzenden vazgeçmek anlamına geliyor.
Ama ya bir et çeşidi olsaydı ki;
• yüksek protein içerse,
• demir ve mineraller açısından zengin olsa,
• kalp-damar sağlığını tehdit etmese,
• oksidatif stres yaratmasa,
• kas gelişimini desteklese,
• bir et severin damağını da tatmin etseydi?
İşte karşımızda: yapay et ve yapay süt ürünleri!
Bitki bazlı ürünler market raflarında zaten var, ama son yıllarda özellikle ABD’de geliştirilen hücre kültürlü et ve peynir ürünleri artık yalnızca bir “gıda trendi” değil; bu, bilimsel bir sıçrama.
Bunlar bize:
• Hayvan kesimi olmadan et tüketme,
• Doymuş yağ ve kolesterol içeriği düşürülmüş güvenli alternatifler,
• Omega-3, B12 ve probiyotik gibi içeriklerle zenginleştirme,
• Ve karbon ayak izi düşük, sürdürülebilir üretim imkânı sunuyor.
Karbon ayak izi nedir?
Doğaya bıraktığımız “ısıtıcı” izdir.
Yapay etin karbon ayak izi ise düşük, su ve toprak tüketimi minimumda, çevresel etkisi de son derece sınırlı.
Kıyaslayalım mı?
1 hamburger köftesi üretmek için:
✔ 2500 litre su
✔ 27 kg CO₂ salınımı
✔ Onlarca kilo yem
✔ Büyük tarım alanları gerekiyor.
Sadece 1 kg et için 15.000 litre su harcanıyor!
Bu, bir insanın 2 aylık duş suyu tüketimi demek!
Ve dünya nüfusu artıyor. Bilim insanları 30 yıl içinde 10 kişiden 3’ünün yeterli besine ulaşamayacağını öngörüyor.
Tarım arazilerimizin büyük kısmı hayvancılığa ayrılmış durumda.
Yer altı su kaynaklarımızın %70’i tarımda kullanılıyor ve bu oran sürekli artıyor.
Yani mesele “etik” olmak değil sadece; mesele “hayatta kalmak”.
Yapay et bu yüzden sadece alternatif değil, stratejik bir çözüm.
Peki gerçekten sağlıklı mı?
Yapay et, laboratuvarda hayvan hücrelerinin çoğaltılmasıyla üretiliyor. Üretim sürecinde:
• Doymuş yağ miktarı azaltılabiliyor,
• Omega-3 gibi faydalı içerikler eklenebiliyor,
• Salmonella ve E. coli gibi patojen riski yok,
• Antibiyotik gerekmeden üretilebiliyor,
• Rigor mortis oluşmadığı için et daha yumuşak ve sindirimi daha kolay oluyor.
Ve evet, stres hormonları da yok.
Sindirim daha rahat, şişkinlik riski düşük.
Peynirlerde durum nasıl?
Yapay peynirler genetik olarak modifiye edilmiş mikroorganizmalarla kazein ve whey gibi süt proteinlerini üretir.
Sonuç?
Laktoz içermeyen, doymuş yağ oranı düşük, inek besiciliği gerektirmeyen, etik ve çevre dostu süt ürünleri.
Ayrıca bioaktif peptitler sayesinde kan basıncını dengeleyebilir, insülin duyarlılığını artırabilir.
Hedef?
Sadece süt yerine bir şey koymak değil.
Sürdürülebilir ve etik bir modelle geleneksel alışkanlıklara uyumlu ama daha iyi seçenekler sunmak.
Ama uzun vadeli etkiler konusunda hâlâ araştırmalara ihtiyacımız yok değil tabi ki.
Peki ya psikolojik etkiler?
Adı “yapay” olmasaydı, insanlar bu ürünlere daha sıcak bakar mıydı?
“Et” kelimesi geçmese, veganlar bu ürünü tüketir miydi?
Kelimeler, algıyı değiştiriyor.
Ama mesele bunlar değil.
Mesele: gezegenin sonu!
Bugün hayvancılık, tarım faaliyetlerinin %40’ını oluşturuyor.
1,3 milyar insan bu sektörden geçiniyor.
Peki neden bu düzeni değiştirmek istiyoruz?
Çünkü sürdürülemez hale geldik.
Bu bir lüks değil, bu bir önlem.
Su azalıyor.
Toprak bitiyor.
İklim değişiyor.
Yeni sistemler kurmak artık bir tercih değil, zorunluluk.
Yani bu ürünler yalnızca “hayvan öldürmeden et üretme” meselesi değil.
Bu ürünler aynı zamanda:
• Azalan su kaynaklarına,
• Daralan tarım alanlarına,
• Artan nüfusa,
• İklim krizine verilen cevaplar.
Belki 100 yıl sonra gerçekten kapsüllerle, sentetik gıdalarla besleneceğiz…
Çünkü toprağımız, suyumuz, hayvanlarımız ve zamanımız sınırsız değil.
Yapay et bir tercih değil, bir zorunluluk olabilir.
Ve en önemli soru şu:
“Gerçek etin gelecekte bir yeri kalmadığında, hâlâ ‘yapay’ olanı reddedecek miyiz?”