Gençlik ne güzel şey... Kim istemez ki hep genç kalmayı? Zaman durmadan akıp gitse ama biz hep aynı kalsak değil mi? Bugün siz değerli okuyucularımla bizleri oluşturan hücrelerin zamana meydan okuması için gerekli glutatyondan bahsetmek istiyorum. Yılların bizler için sadece rakamdan ibaret olması, bizlerin beyhude yaşlanmaması için kaleme alıyorum bu yazımı…
Glutatyona yalnızca gençlik iksiri dersek haksızlık etmiş oluruz. Kendimizi gün içersinde daha aktif hissetmemiz, aklınıza gelebilecek tüm hastalıkların tedavisi için de gereklidir. Proteinlerin yapı taşları olan aminoasitlerden sistein, glisin ve glutaminin birleşmesiyle oluşur. Glutatyon insan vücudunda kendiliğinden var olan yirmi beşli, otuzlu yaşlarımıza doğru geldiğimizde seviyesinin giderek azaldığı bir çeşit antioksidandır.
Antioksidanları şu şekilde anlatabilirim:
Havadaki oksijen atomu nasıl zamanla demirin paslanmasına sebebiyet veriyorsa aldığımız nefesle de oksijen atomu vücut içersinde toksik (zehirli) etki gösteren bazı maddeler oluşturur. Vücudumuzda bulunan antioksidanlar, bu toksik maddellere karşı savaş açar. Glutatyon antioksidan ordusunun komutanıdır, orkestranın şefidir. Kötü beslenme, sanayileşmenin artması, egzoz dumanına maruz kalma, alkol kullanımı, kronik hastalık, enfeksiyon ve sürekli stres dahil olmak üzere pek çok sebep vücudunuzun glutatyon seviyesinin azalması için etkendir. Yapmamız gereken bu azalan seviyeleri besinlerle hatta gerekiyorsa takviyelerle artırmak olmalıdır. Yurt dışında glutatyon takviyelerinin kullanımı oldukça aktiftir.
Glutatyondan nasıl zengin beslenebilirim diye soracak olursanız sizlere hemen glutatyon içeriği zengin besinlerden bahsedeyim.
Kahvaltılarda severek tüketeceğiniz avokado, öğlen ve akşam yemeklerinde tercih edeceğiniz sebze yemeklerinden; kuşkonmaz, ıspanak,bamya ve brokoli glutatyon içeriği yönüyle zengindir. Olabildiğince bu yiyeceklere günlük beslenmenizde yer vermeli ve glutatyon seviyelerinin azalmasına sebebiyet veren etkenlerden uzak durmanızı tavsiye ederim.
Sağlıklı günler dilerim...